İran, yönetici sınıfın batı düşmanlığıyla gücünü arttırdığı, halkının büyük kısmı baskı altında olan ve fakirliğin kol gezdiği bir ülke. 1979 yılında İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş ve İran’ın aydınlık halkı için zor zamanlar başlamıştır.
Bugün komşu ülkemiz olan İran’da ne olup bittiği bizim için haberlerden ibaret. Gidip görmeden, İranlılar ile konuşmadan yorum yapmak zor.
İran’da 2 hafta geçirdim ve dünyam değişti.
Hayatımın en maceralı, en değişik yolculuğuna çıktım.
Bir arkadaşım ile İran’a gittim. Sıcaklığın 45 derecelere ulaştığı, yer yer çöl bölgesinde kurulan kentlerinde gezdik; sıcağın, tesettürün, trafiğin, yemeklerin, temizliğin gündelik yaşamın akışını deneyimledik. Çöl sıcağında, gece ayazında, yolda araçta seyir halinde ya da kampta dünyanın en zor coğrafyalarından birinde 2 hafta geçirdim. Birçok kez yolda kaldım. Çölde, şehirlerarası yolda ve otobanda. Başıma türlü macera geldi.
Yolculuğun bir kısmında yalnızdım. İran sokaklarında yalnız başıma gezdim, şehirlerarası yolculuk yaptım, tanımadığım İranlı ailelerin evinde kaldım, yer yatağında yatıp, yer sofrasında yedim. Bana evin kızı muamelesi yaptılar. Birlikte pişirdik ve yedik. Son lokmayı bölüştük.
Tanıştığım İran kadınlarına, gençlere ve yetişkinlere tek tek sordum; “İran’da yaşamak nasıl bir durum?” diye… Onlar da bütün gerçekliği ile kendi hikayelerini anlattılar.
Çok şey öğrendim. Hayata dair, İran’a dair…
Gönlü zengin İranlılar. Öyle güzel ağırlandım ki. Sanki evime gitmişim gibi.
Sizlere bu yazı dizimde bütün berraklığı ile İran’ı ve İranlıları kendi gözlerimden anlatacağım.